Pazar, Aralık 31, 2006

Merhaba 2007

Dün yılın son günü olmasının yanısıra, kurban bayramının 1. günüydü, ayrıca da benim doğumgünümdü. Yepyeni bir yıla, yepyeni bir yaş ile adım attım. 23 yıl bitti. Vay be, zaman ne de çabuk geçiyor.

2006 yılı benim için oldukça haraketli geçti. Ocak ayının sonlarına doğru, Erasmus öğrenci mübadele programı ile bir dönem için Middlesex Üniversitesinde okumak üzere İngiltere'nin Londra şehrine gittim. Orada çok güzel günlerim geçti. Bol bol gezme imkanı buldum. Londra dışında, Oxford, Birmingham, Leeds, York gibi şehirleri görme imkanım oldu. Ayrıca ada içinde ama ülke dışında İskoçyanın büyüleyici Edinburgh şehri ile Glasgow şehrini gezme imkanım oldu.

İngilterede okulum bitince gezmek için Hollanda'ya geçtim. Hollandanın doğa harikası şehri Veenendaal'da babamın bir arkadaşının evinde de 1 ay gibi bir süre misafir kaldım. Hollanda'da Amsterdam, Utrecht, Rhenes gibi şehirleri görme imkanım oldu. Ayrıca Fransa'nın Paris şehrini ve Belçikanın Brüksel şehrini gezdim. Bir ara Almanyanın ufak bir kasabasına da günübirlik gezdik. Böylece 6 farklı ülke görmek nasip oldu bana.

Haziran ayının son günlerine kadar günlerim işte böyle Avrupa'da gezmek ile geçti. Yurtdışı benim için gerçekten çok büyük tecrübe oldu. Çok farklı kültürleri tanıma fırsatım oldu. Ayrıca Avrupadaki Türklerin durumuna oldukça yakından şahit oldum.

İngiltereden döner dönmez, ders eksikliklerimi tamamlamak amacıyla yaz okuluna başladım ama derslere pek gidemedim, çünkü aynı günlerde Microsoft yaz okulu stajım başladı. Microsoft yaz okulunda 4 haftalık değerli bir eğitim gördüm. Yaz okulu biter bitmez de Rabbim bana hayal bile edemeyeceğim müthiş bir şey nasip etti. Umreye gitmeyi.

Umre günlerim kelimelerle ifade edilemeyecek kadar harikaydı. Önce Medine'de sonra da Mekke'de 24 saat ibadet soluklayarak geçirdiğim günler inanılmazdı. İnsan orada dünya dertlerini hakkaten unutuyor, dünyadan soyutlanıp kendini sadece ve sadece ibadete veriyor. Orada geçirdiğim günleri gerçekten çok özlüyorum. Keşke tüm hayatımı o şekilde, Allah'a kulluk yaparak geçirebilmem mümkün olsa.


Kabe-i Şerif'i ilk gördüğüm anı unutamıyorum. Bilindiği gibi Kabe'yi ilk defa gördüğünde edilen dua Allah'ın izniyle kabul olurmuş. Bu nedenle Kabenin yanına hepimiz başımız önde gittik ve Kabeyi görebileceğimiz yakın bir mesafeye geldiğimizde tur görevlileri bize artık kafamızı kaldırabileceğimizi söylediler. Aman Yarabbim, o ne müthiş bir andı. Kafamı kaldırır kaldırmaz, tüm haşmetiyle, azemetiyle, kutsiyetiyle Kabe-i Muazzama karşımda beliriverdi. Belirir belirmez, göz yaşlarına boğuldum ve dua etmeye başladım. Ne ağladım, ne ağladım.. İnanılmaz bir duyguydu. O an yaşadığım hisleri kelimelerle anlatamam. Ama o an gerçekten her şeye değerdi.

Umre dönüşü yaz tatilinin son dönemlerini geçirmek üzere Kütahya'ya döndüm. Kütahya'da da beni bir sürpriz bekliyordu. Burada hayallerimin kızı Nihan ile tanıştım. Her şey çok ani oldu. Çok kısa zaman içinde birbirimizi sevdiğimizi anladık. Şu an 4. ayımız dolmak üzere. Tanıştığımız günden bu yana da hemen hemen her gün konuşuyoruz. İleride de nasipse evlenmeyi düşünüyoruz.

Yılın son ayları okuldaki derslerimin yoğunluğu nedeniyle biraz sıkıntılı geçti ama çok şükür dönem bitti. Şimdi önümde final sınavları var. İnşallah, bu dönemi hayırlısıyla tüm derslerimi başarıyla, yüksek notlarla geçerek bitirebilirim. Zaten bu dönemden sonra da sadece bir dönemim kalıyor okulumun bitmesine. Bitirme projesine de yavaş yavaş başlamam lazım.

Sanırım 2007 benim için oldukça dolu dolu geçecek. Bitirme projesi ve dersler haziran sonuna kadar vaktimi oldukça alacak. Ondan sonrada okulu bitirebilirsem, iyi bir iş bulma telaşı başlayacak. Hayırlısı olsun. Allah'ın izniyle inşallah bu yıl başarıyla, alnımın akıyla okulumu bitirmek ve sonrasında da hayırlı, güzel bir iş bulmak nasip olur. İnşallah her şey yolunda gider. Allah (c.c) hepimizin yardımcısı olsun.

Hepinize mutlu ve hayırlı yıllar.

Kurban ve Saygısız Bekir Coşkun


Bekir COŞKUN
Kesme Kültürü
30/12/2006

.........

Tarihçiler ilk "ibadet olarak kesme" eylemini tespit edemediler. Çünkü tarihten çok önceden başlar bu.

Önceleri insan kesilirdi.

Birçok tarihi kalıntıda, insanların kesildiği, özel kan olukları olan lahitler var.

Sonra insan yerine hayvanları kesmeye geçildi.

"Kesmek" bir ibadetse (ki Prof. Dr. Hüseyin Hatemi'ye ve birçok aydın din adamına göre böyle bir ibadet yok) arada kıl payı kadar fark vardır.

Irak'ta Türk şoförlerinin kafasının bıçakla "din için" kesildiğini elbette hatırlarsınız.

Yok eğer hatırlamıyorsanız; dönüp gazete sayfalarına bakın; herkes herkesi kesiyor... Her Allah'ın günü eli bıçaklı, satırlı, testereli insanların aldıkları canların öyküleri ile dolu sayfalar.

Kurban shoplarla, danamatiklerle zenginleştirilen bir "kesme kültürüdür" bu...

Kesen kesene...

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=5698783&yazarid=2


Bekir Coşkun önce kurban kesenlerle kafa bulmuş yazısında (o kısmını aktarmadım, isteyen okuyablir), sonra da demiş ki, "Birçok tarihi kalıntıda, insanların kesildiği, özel kan olukları olan lahitler var. Sonra insan yerine hayvanları kesmeye geçildi."Kesmek" bir ibadetse arada kıl payı kadar fark vardır.

Bu adamın ne dine saygısı kalmış, ne de müslümanlara.. At gözlüğünü çıkaramamış, saçma sapan yorumlar yapıyor. İnsan kesmekle hayvan kesmek arasında kıl payı kadar fark var deyip aklınca kurban ibadetini eleştiriyor.

Sanırsın ki Bekir Coşkun hiç et yemiyor. Sanırsın ki kesilen kurbanları müslümanlar zevk için kesip onları atıyor, yemiyor, o etler hep zeval oluyor. Sanırsın ki o kesilen kurban etleri fakirlere yardım olarak dağıtılıp, evinde hiç et görmeyen fakirler sevindirilmiyor. Sanırsın ki kurban ibadeti bir vahşet!!

Bu yetmediyse bir de Bekir Coşkunun 3-5 gün önce yazdığı şu yazısını okuyun :

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=5687033&yazarid=2

Burda da işte kurban kesmeyin, gidin o parayı fakirlere bağışlayın filan diyerek duygu sömürüsü yapmış. Be adam fakirlere para yardımı yapma diyen mi var sana. Kurbanlık bir koyun bugün 150 ytl (minimum) , çok daha pahalı değil yani. Yılda bir Allah rızası için müslümanlar cebinden 150 ytl çıkarmışlar çok mu?

Tabi ki dinimiz fakirlere sadaka ile, zekat ile para yardımı yapmayı da teşvik ediyor. Gerek her ramazan zekat ile fitre ile, gerek zaman zaman sadaka vererek, bir çok insan fakirlere yardım da yapıyor zaten. O da güzel bişi ama bu insanların kurban ibadeti yapmasına engel değil ki. Zaten o kurban etleri de boşa gitmiyor. Bir insan haftada bir et yiyiyorsa, kurban sonra 3-4 ay et satın alınmıyor o evde mesela. Bir kısmıyla da fakirlere yardım edilmiş oluyor.

Bugün bir sigara tiryakisinin aylık masrafı 300 ytl, ona kimse laf etmez. Her gün barlarda, gazinolarda zenginler yüzlerce ytl harcar; ona laf yok. Adamın kendi patronu devleti 3 Milyar ytl dolandırır, bir tane yazı yazmaz, müslümanlar ibadet için kurban edip onun da büyük kısmını fakirlere yardım yapmışlar, bunu çok görür.

Bekir Coşkun bu düşüncelerinde zaten samimi olsaydı, bir de yeni yıl için yazı yazardı. Ya arkadaşlar derdi, bu yeni yıl sabaha kadar milyarları eğlenceye dökmeyin veya bu yıl hindi kesmeyiverin de fakirlere yardım edin derdi. Zaten bu adamın derdi fakirler olmadığı açık, onun derdi islamı her fırsatta eleştirmek, müslümanları yobaz göstermek.

Neyse böyle islam düşmanlarını pek takmamak lazım. Hepinize iyi bayramlar. İyi yıllar.

Salı, Aralık 26, 2006

Menemen Müsameresi


TAMER KORKMAZ



Menemen Müsameresi

Kubilay Hadisesi'nin 76. yıldönümünde düzenlenen Menemen Müsameresi'ni canlı yayında gülümseyerek izledim�

Adına müsamere desem de hakkını teslim etmek zorundayım: Son dönemin en iyi komedi filmlerinden birisiydi�

Mahşerin Dört Atlısı'ndan ikisi yani ulusal liderimiz "Ulu Önder" Tuncay Özkan ile "AB parasıyla AB karşıtlığı yapan" emekli orgeneral Şener Eruygur Menemen Mitingi'nde konuşmacı idiler�

Tuncay Özkan'a mikrofon tutma, yumruk sıkma, öfke ile kalkıp meydan okuma, Demirel formatında höykürebilme, kürsü hakimiyeti ve birebir iletişim kurduğu kalabalığı slogan attırmak suretiyle hop oturup hop kaldırma dallarında tam not verdim�

Menemen deneyimi kendisinin "solu birleştirecek yegane lider" olduğunu kesin bir biçimde kanıtlamış bulunuyor. Parti kurmak için daha fazla gecikmemesini dilerim�

Bütün bunlara karşılık, "Houston" pardon "Menemen" ciddi bir sorunumuz var�

Nedir? Tuncay Özkan'ın söyledikleri ve dahi kendisi gerçek değil!

Laikçi şovunun zıvanadan çıktığı bölümde "Katiller İktidarı!" ya da "Çankaya'yı alacağız!" (Nisan'da Çankaya belediye seçimi mi var?) gibilerinden konuşmasını kast etmiyorum, elbette�

Ya? Şu cümlesine takıldım: "Bir elimizde Kur'an, bir elimizde Nutuk, kalbimizde iman, aklımızda bilim�"

(Hoş geldin 2006 Model Süleyman Demirel! Süleyman Bey, 80 öncesindeki mitinglerinde "Elinde Kur'an, kalbinde iman, geliyor Nur'lu Süleyman!" anonsu ile takdim edilir, büyük kalabalıkların ayranı bu usulle kabartılırdı.)

Sorun şurada: Tuncay Özkan'ın elinde hiçbir zaman Kur'an olmadı; dahası uzun bir süre Nutuk da olmadı�

Bu satırların yazarı, Özkan'ın cemaziyülevvel'ini bilir�

Mesela, Kur'an hakkında sarf ettiği cümleleri yer ve tarih kaydı düşerek söyleyebilecek kadar�

Menemen Mitingi'ndeki konuşmasında "Allah'ımızı çaldılar!" diye zerre kadar utanmadan, sıkılmadan feveran eden Özkan gazetecilik hayatı boyunca Allah'ın dini ile ve Allah diyenlerle uğraşıp durdu�

"Biz de Allah diyoruz" bağlamındaki politik/taktik söylevini bir avuç Menemen kalabalığına ya da sahibi bulunduğu kanalın canlı yayınında konuşmasını izleyenlere yedirebilir, pekâlâ�

Ama kendisini tanıyanlara asla yutturamaz�

"Karanlıktan çıkın da yüz yüze görüşelim, çıkın ortaya" diye efelenen Tuncay Özkan'a küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var: Bu satırların yazarı zaten hep ortada, meydanda, hayatı boyunca hiç saklanmadı�

Şahit olanlar iyi bilir: Geçmişte Tuncay Özkan'a ağzının payını vermediği tek bir tartışma dahi olmadı�

Sahibi olduğu bir kanal da yok; televizyon ekranları da�

***

Menemen Müsameresi'nde üç bin kişilik kalabalığa attırılan sloganlardan biriydi: "Ne ABD, Ne AB, Tam Bağımsız Türkiye!"

Bir diğeri de "Mollalar ABD'ye!" sloganıydı�

Dikkat ediniz, "Mollalar İran'a" demiyorlar? Oysa, laikçilerin İran'a karşı ABD'yi tutmaları gerekiyor!

Tuncay Özkan ve takipçilerinin, ADD'cilerin, bilumum ulusalcıların gözbağcılıklarını en iyi anlatan sloganlardır, bunlar�

Zurnanın Zırt Dediği Yer: ABD'yi gerçekten reddediyor olsalardı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ABD'ye karşı bağımsızlığını tarihe yazdırdığı yıl olan 2006'da Menemen'de müsamere tertiplemezlerdi!

26/12/2006

Tamer Korkmaz beyin görüşlerini çok takdir ettim. Hatırlarsınız bu gücünü ve maddi kaynağını kimden aldığı belli olmayan cumhuriyetimizin savunucusu (!) Tuncay Özkan, Menemen 100 binleri toplayacağını iddia etmiş, sonuçta ancak 3-5 bin kişiyi oraya toplayabilmişti. Buna rağmen elbette yine de atıp tutmakdan , zırvalamaktan geri durmamıştı.

Tuncay Özkan ve sözde ulusalcı kankaları, ortada fol yok, yumurta yok; cumhuriyet elden gidiyor safsatalarıyla ortalığı karıştırmaya çalışıyorlar. Geçen Tuncay Özkan'ın bir gazetede çıkan röportajında da bu amacını açığa vurmuştu zaten. Ülkeyi seçime zorlayacaklarını, Erdoğan'ın Çankayaya çıkmasına asla izin vermeyeceklerini, çıkarsa da çok kötü şeyler olacağını söylemişti. Onun bu iddialı açıklamalarını duyunca biraz endişe etmiştim ülkeyi karıştırmak isteyen bu zavallılar, acaba bu defa emellerine ulaşabilirler mi diye ama Menemendeki sönük desteği görünce halkın artık bu saçmalıklara karnının tok olduğunu daha iyi anladım.

Bu Menemen hadisesi de üzerinde durulması gereken ayrı bir konu. Elbette Asteğmen Kubilay'ın başına gelenler yürek parçalayan bir hadise ama bu şehitimizin başına gelenlerden bazı şerefsizlerin menfaat sağlamaya çalışması çok üzücü. 23 Aralık 1939'da Menemen'de olanları hatırlamakta fayda var:

Kubilay'ın asıl mesleği öğretmenlikti. 23 Aralık 1930'da İzmir'in Menemen ilçesinde meydana gelen olay sırasında askerlik görevini yapıyordu. 'Mehdi" olduğunu iddia eden Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) 7 Aralık'ta, 6 müridiyle Manisa'dan yola çıkarak, civardaki Paşa köyünde yaptıkları hazırlık ve propagandalardan sonra 23 Aralık sabahı, gün doğarken tekbirlerle Menemen'e girdi. Belediye meydanında çevresine topladığı yaklaşık yüz kişiyle hükümet karşıtı sloganlar atmaya başladı. Silahlı olan asiler bir müfrezenin başında olaya müdahale eden Asteğmen Kubilay'ı, hemen ardından da Hasan ve Şevki adındaki iki mahalle bekçisini öldürdü. Olay, arkadan yetişen askerî birlikler tarafından şiddetle bastırılırken, Derviş Mehmet ve iki müridi öldürüldü. Derviş mehmedin müridlerini esrar içirerek kandırdığı da notlar arasında belirtiliyor.
Bu olayı bazı çevrelerin irtica ile bağlantırmaya çalışmaları doğal ama irtica karşıtı olmakla İslam düşmanlığını karıştırmamak lazım. Böyle esrarkeş, şerefsiz bir Derviş(!)'in İslam'la ne ilgisi olabilir ki bu olayı istismar ederek müslümanlara saldırmak, işte siz dinciler böylesiniz demek niye?

Aslında bu irtica ve laiklik istismarıyla İslam'a yapılan saldırılarda müslümanların da suçu yok değil. Bu tip din sömürücülerine en başta dinine bağlı insanların tepki göstermesi lazım, İslam'ı savuncağız diye bu tip insanları, din sömürücülerini savunmamak lazım.


Çarşamba, Kasım 29, 2006

Bilişimin en hızlı 500'ünde 21 Türk

Avrupa, Afrika ve Ortadoğu'da en hızlı büyüyen 500 bilişim şirketi listesinde Türkiye'den 21 şirket yer aldı.

Dünyanın üç önemli bölgesi Afrika, Avrupa ve Ortadoğu'da, en hızlı büyüyen 500 bilişim-teknoloji şirketi arasında bu yıl 21 Türk şirketi yer aldı. Dünyanın denetim, yönetim danışmanlığı ve kurumsal finansman hizmetleri alanında en önemli hizmet veren kurumlarından biri olan Deloitte tarafından yapılan araştırmada, Türk bilişim teknoloji şirketi "Mobilera", üç bölgede değerlendirmeye alınan 500 şirket arasında 15'inci sırada yer aldı.


İstanbul'da 2001 yılında kurulan Mobilera, cep telefonu çözümü alanında Türkiye ve yurtdışında yaptığı yatırımlarla geçen yıl yüzde 6764 oranında büyüme sağladı. Diğer bir Türk bilişim teknoloji şirketi VeriPark, yüzde 2730 büyüme hızıyla en fazla büyüyen şirketler sıralamasında 50'nci sırada yer aldı.


İngiltere 91 şirketle ilk 500'e en fazla şirket sokan ülkeler sıralamasında ilk sırada yer alırken, Fransa 84 şirketle ikinci, 58 şirketle Almanya üçüncü oldu.

'En hızlı' Türk firmalar
15 Mobilera
50 VeriPark
51 Bizitek
94 Elit
109 D-Market
114 Ergosis
142 Nexum
185 Eksim
193 Treda
231 Defne
288 Planet
294 Bildem
321 Megatek
345 Bayer
347 Compro
407 Logo
419 Havelsan
426 Banksoft
448 Meteksan
471 Hitit
493 Data


(Kaynak:Milliyet)

İleride ekmek kapısı arayacağım bilişim sektörü için böyle güzel haberler duymak sevindirici. İnşallah böyle büyük şirketlerden birinde mutlu ve başarılı olabileceğim, hayırlı bir iş bulmak nasip olur.

Salı, Kasım 28, 2006

Darbe olur mu?

AMERİKA’DA iktidarda olan Neoconlar’a yakın Hudson Enstitüsü uzmanlarından Zeyno Baran Türkiye’de 2007 yılında bir askeri darbe olması olasılığının yüzde 50’ye yüzde 50 olduğunu iddia etmiş.

Hiç sanmıyorum ama muhtemel bir darbe en çok düşmanlarımızı sevindirir. Bunun için de bence bazıları orduya bu konuda baskı yaparak, darbe yada yaptırabileceklerini ya da en azından 28 Şubat benzeri bi karar aldırabileceklerini sanıyorlar. Bu gibi haberler de bence bu nedenle çıkarılıyor.

Ak parti ben sanmıyorum ki cumhuriyetin niteliklerine aykırı bir şey yapsın . Tabi bu cumhuriyetin niteliklerine aykırı olan şeylerden kişinin ne anladığına da bağlı. Bazıları için başörtüsü yasağı bile hiç alakası olmamasına rağmen cumhuriyetin olmazsa olmazı gibi gösterilmeye çalışılıyor ne yazık ki.

Bazıları hükümeti tüm güç erklerinin elinde bulundurmakla suçluyorlar. Erkler, yasama, yürütme ve yargı olarak üçe bölündüğüne göre yargıyla zaten hükümetin bi alakası yok, yürütme yetkisinde de Cumhurbaşkanıyla paylaşsalar da yetkinin çoğunun hükümette olduğu doğru, yasama yetkisi ise hükümette olsa da Ak parti bu konuda çok temkinli davranıyor ve her istediğim yasayı çıkarırım şeklinde davranmıyor. Başörtüsü, İHL'lerin ÖSS'ye girişi ve diğer bazı konularda darbe meraklılarına bahane vermemek için olsa gerek adım atmıyorlar. Ordunun yönetimsel bir gücünün olmaması ise normal zaten. Öyle olsaydı o kurumun adı ordu olmazdı. Halk orduyu değil milletvekillerini seçiyor bizi yönetsinler diye.

Ordudan yapılan bu ihraçların da denetlenmesi lazım bence. Benim bildiğim kadarıyla ordudan ihraç edilenler hakkında ayrıntılı bir açıklama yapılmıyor, sadece disiplinsizlik veya irtica suçundan deniyor. Tamam dışarıdan bi kurumun orduyu denetlemesi elbette saçma olur ama en azından TSK içinde yapılan bu ihraçların denetlenmesi yapılabilir. Ayrıca, askeri personelin YAŞ kararıyla ordudan ihraç edilmesinin ve karara yargı yolu kapalı olması da çok saçma. İhraç edilecek personel varsa bunlar Askeri Mahkemede yargılansınlar en azından. Bu bakımdan hükümet iyi ki şerh koyuyor. En azından bu anti-demokratik uygulamaya tepkisini koyuyor.

Perşembe, Kasım 23, 2006

Partilere hazine yardımı

Siyasi partiler, gözünü Hazine'den gelecek yardıma çevirdi. Hazine, 4 Kasım 2007 tarihinde gerçekleştirilecek milletvekili genel seçimleri nedeniyle yardımları 3 katına çıkardı. Normalde her yıl, AK Parti: 40 Milyon YTL ve CHP: 26,5 Milyon YTL hazine yardımı alıyormuş. 2007'deki seçim nedeniyle bu yardımlar 3'e katlanacakmış. Siyasi partilerin alacakları yardımlar şöyle:

AK Parti: 141,2 milyon 216 bin 258 YTL

CHP: 79 milyon 874 bin 759 YTL

DYP: 30 milyon 306 bin 255 YTL

MHP: 26 milyon 547 bin 814 YTL

Genç Parti: 23 milyon 20 bin 688 YTL

İşin ilginç yanı AKP ve CHP'nin uzlaşarak yaptığı yasa değişikliği ile seçimlerde yüzde 7 oy alamayan siyasi partilere yardım yapılmamasına karar verilmişti. Bu yüzden Anavatan ve SHP gibi diğer partiler yardım alamayacak.

Her yıl partiler toplamda 90 milyon YTL yardım alıyorlarmış. Bu yıl ise seçim nedeniyle bu rakam 300 Milyon YTL olacakmış. Partilerin bu kadar inanılmaz rakamlarda yardım almaları doğru mu? Ayrıca bu kadar parayı nerelerde kullanıyorlar denetlenmeli bence.

Pazartesi, Kasım 20, 2006

Danimarka'da bu kez de ders kitabı skandalı

"HER TERÖRİST MÜSLÜMAN'DIR"

Danimarka'da yayınlanan Politiken gazetesinde yer alan bir habere göre de, kitaptaki bir bölümde "Her ne kadar her Müslüman terörist değilse de, her terörist Müslümandır" ifadesi yer alıyor. Kitapta terörizm bölümünde öğrencilere, dünyada ETA, Baader Meinhoff, Kızıl Tugaylar ve IRA gibi Müslüman olmayan terör örgütlerinin de bulunduğu öğretilmiyor. Danimarka ilkokullarında okutulan din dersleri kitabı serisinin dördüncü sınıflara yönelik bölümünde de İslam dinine "Köktendincilik" başlığı altında yer veriliyor. Kitapta ayrıca öğrencilere, "Herkes kendine neden en geri kalmış olan ülkelerin Müslüman ülkeler diye soruyor" şeklinde bir ifade yer alıyor.

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=458161


Bu Avrupalıların "Terörizm=Müslümanlık" düşüncesini yerleştirme amacıyla yapmadıkları kalmıyor. Bin Ladin gibileri de onların ekmeğine yağ sürüp onlara koz veriyor. Gerçi Bin Ladin ailesinin de ABD ile ilişkilerini gözden geçirince, bu El Kaide'nin de ABD'nin veya masonların müslümanlığı kötü göstermek ve emellerine ulaşmak amacıyla destekledikleri insanın aklına gelmiyor da değil hani.

Bir de utanmadan "Herkes kendine neden en geri kalmış olan ülkelerin Müslüman ülkeler olduğunu soruyor" diyorlar. Kendileri ortaçağ karanlığındayken, İslam devletlerinin onlardan ne kadar ileri seviyede olduklarını unutuyorlar anlaşılan. Gerçi bu geri kalmışlıkta biz şimdiki müslümanların da hatası yok değil ama bu İslamın suçu değil ki,kişilerin tembelliğinin suçu. Zamanında gerçek islamı yaşayan atalarımız en ileri seviyede medeniyetlere kolay ulaşmamışlar. Bu dünyada çalışan mükâfatını alır. Dinimiz için bunda kâfir Müslüman ayrımı yoktur. Kim çalışırsa o kazanır. Tembelliğin cezası da sefalettir. Din için yapılanların mükafatı ise ahirettedir.

Bence bunların asıl rahatsız oldukları şey müslümanlığın Avrupada hızla yayılması. Bunu hazmedemiyorlar ve her türlü yolu kullanarak bunu engellemeye çalışıyorlar.

Cuma, Mayıs 26, 2006

HOLLANDA'DAN MERHABALAR

Kim derdi ki bir gün bana da Avrupayı görmek nasip olacak diye ... Allah'ıma şükür önce İngiltere'de Erasmus değişim programı vesilesiyle geçirdiğim 4 ay, şimdi ise Hollanda.

Şu an bu satırları Hollanda'nın Veenendaal şehrinden yazmaktayım. Sağolsun aile dostumuz Bünyamin amcalar beni misafirliğe kabul ettiler de buraları da görme fırsatımız oldu.

Bu bloğu yeni açtığım için İngiltere günlerimden bahsetme fırsatım olmamıştı. Kısaca bunu da özetleyim aradan çıkarayım. Geçen üniversite dönemimi Londra'da Middlesex University'de yarım dönem exchange student olarak geçirdim. Gayet güzel günlerdi. Yeni bir çevre, yeni arkadaşlar, yeni bir kültür tanıma fırsatı ... Ayrıca bir çok yeni yer görme imkanım da oldu. Londra dışında Leeds, York, Edinburgh, Glasgow, Carlisle, Birmingham, Oxford, Windsor gibi şehirleri de gezme fırsatı buldum. Okulda 3 tane ders almıştım. İnşallah bunları hayırlısıyla vermişimdir.

Gelelim Hollanda günlerime. Hollandaya geleli daha 2 gün oldu. Uçağım Eindhoven'a indiği için şu an kaldığım Veenendaal şehrine arabayla geldik.

Veenendaal tam bir doğa harikası şehir. Her taraf yeşil alan ve ufak göletler ile çevrili. İnsanları ise çok kibar. İnanılmaz ama, tanısınlar ya da tanımasınlar yolda herkes birbirine geçerken selam veriyor. Ayrıca çevre düzenlemesi de bir harika. Yollar çok düzenli. Şehrin nüfusu ise pek fazla sayılmaz. Etrafta pek fazla insan göremiyorsunuz zaten. Yollarda arabalar da tek tük. Halk genelde bisiklet kullanmayı tercih ediyor. Bu arada bisiklet yollarından da bahsetmeden geçemeyeceğim. Yollar araba yolu, kaldırım ve bisiklet yolu olarak üçe bölünmüş. Hatta sırf bisikletler için bile ayrılmış geniş yollar var. Ben de fırsat buldukça bisikletle gezmeye çalışıyorum.

Neticede burası adeta tam bir doğal cennet. Tek kötü yanı bu aralar havaların yağışlı olması. Bu da ekvatordan oldukça uzak bir Avrupa ülkesinin genel karakteristiği olmasıyla doğal.

Bakalım fırsat bulabilirsem, Hollanda'nın diğer şehirlerini de gezmek istiyorum. Belki diğer ülkelere de geçebilirim Allah nasip ederse.