Pazar, Ocak 21, 2007

Hrant Dink Cinayetinin Düşündürdükleri

Agos Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, uğradığı silahlı saldırı sonucu 2o Ocak 2007de öldürüldü. Bu cinayetin düşündürdüğü çok şey var.

  • 1-) Bu cinayeti kim işlettirdi? Bu soruya cevap verebilmek için kimlerin karlı çıktığına bakmak lazım önce:
    • a-) Ermeni diasporası olabilir. Onların sözde soykırımı ABDye tanıttırma ve Fransada soykırımı reddin suç sayılmasını yasalaştırma çabalarında bu cinayetin onlara tezlerini desteklemede çok yardım edeceği kesin.
    • b-) ABD ve İsrail olabilir. Türkiyenin onların ortadoğudaki işlerine çomak sokmaya başlaması onları şüphesiz çok rahatsız ediyor. Ayrıca kurulması muhtemel bir Kürt devletine doğacak tepkileri azaltmak için, dikkatleri başka yere çekmek de istemiş olabilir. Hele hele bir de bu hafta Kerkük meselesinin TBMMde gizli oturumla görüşülecek olması tesadüf olmasa gerek.
    • c-) Milliyetçi çevreler olabilir. Bu kulağa pek mantıklı gelmiyor çünkü Hrant Dink'in bazı tartışılan düşünceleri olsa da Türkiyenin ermeni tezlerine destek vermesi bu cinayeti milliyetçilerin işlemiş olması ihtimalini azaltıyor.
  • 2-) İddia edildiği gibi Trabzon'da tehlikeli bir milliyetçi oluşum var mı?
  • 3-) Bir ülkenin imajını yerle bir etmek bu kadar kolay mı? Bir tek cinayet bizi dünyada kötü adam konumuna düşürmeye yetti. Farz edelim böyle bir olay İngiltere'de veya Almanya'da olsaydı ne olurdu? Onların da imajı böyle yerle bir olur muydu? Olmazdı elbette. Peki onlarla bizim aramızdaki fark ne? Onlar Avrupaya ait, Avrupalı ama biz oraya ait değiliz. Bizi farklı görmekle kalmıyorlar, küçük de görüyorlar. Onların evrim anlayışında biz aşağı ırkız çünkü biz doğuluyuz, biz müslümanız. Bu yüzden Avrupa Birliğine girebilmemiz için bizim değil Avrupanın değişmesi lazım önce.
  • Son olarak dikkatimi çeken bişi var. Hrant Dink vatan hainliğiyle suçlandığı günlerde, adeta onun Ermeni kökenini vurgularcasına bir çok medya kuruluşu Hrant Beyin soyadını "Drink" olarak zikretti. Şimdi ise cinayet sonrası onun Türklüğünden dem vuran haberler yapılıyor ve soyadı "Dink" olarak kullanılıyor. İlginç!

Pazartesi, Ocak 15, 2007

Orada Bir Köy Var Uzakta

İtalya'nın Manzori Dağları'nın eteğindeki 'La Turchia' adıyla da bilinen Moena Köyü, 323 yıldır hoşgörü örneği sergiliyor. İtalya'nın Moena Köyü'ne sığınan bir Yeniçeri oraya yerleşip, bir de kahraman olunca köyün adı 'La Turchia' diye anılmaya başlamış. Moenalıların en büyük isteği ise mehter takımını görmek.

323 YILLIK EFSANE
Bu şaşırtıcı öykü tam 323 yıl önce başlar. 2. Viyana kuşatması sonrası bir Osmanlı askeri, İtalya'da küçük bir kasabaya sığınır. Ölmek üzere olan bu Yeniçeri askeri, köylüler tarafından tedavi edilir. İyileşince de köyden bir kızla evlenir. Kasaba halkının 'Il Turco' adını verdiği asker, o dönem dükalığın halktan istediği haksız vergilere karşı köyü ayaklandırır ve korur. Kendini ve Türk adetlerini bu yörenin insanlarına öyle sevdirir ki ölümünden sonra bile bu Türk gelenekleri yaşatılır.

HER YIL TÜRK FESTİVALİ DÜZENLENİYOR
Kahraman olarak gördükleri yeniçeri anısına her yıl ağustos ayının ilk haftası düzenlenen 'Moena Türk Festivali'nde belediye başkanı dahil herkes Türk gibi giyiniyor, yeniçeri kıyafetli askerler ortalıkta dolaşıyor. Festivalde, topluluğun en yaşlısı 'Sultan' oluyor ve 'Il Turco'yu temsil ediyor. Yeniçeri askerinin büstünün de bulunduğu meydanda festival iki gün sürüyor.

BAŞLIK PARASI İSTİYORLAR

Moenalılar, Türk örf ve adetlerini öyle benimsemiş ki kız istemeye giden aile başlık parası bile veriyor. Bunun adına da 'töre' diyorlar. Köyden dışarıya gelin giderken 'Alabastia' adlı bir tören düzenleniyor. Bu törende, gelinin dışarıya çıkabilmesi için sultanların izni gerekiyor. İzin toplantısı kız köyden çıkarken yapılıyor. Köyün büyükleri sultan, geri kalanlar ise bir Türk gibi giyiniyor. 323 yıldır etkisinde kaldıkları bir Türk'ün kendilerinde bıraktığı etkileri evlerinde bile görmenin mümkün olduğunu söyleyen Moena Belediye Başkanı Riccardo Franceschetti, "Il Turco'ya dayanan geçmişimize ilişkin kesin bir şey söyleyemeyiz, çünkü bu konuda yapılmış bilimsel bir çalışma yok. Dedelerimizin babalarımıza anlattığı Il Turco efsanesini bizler de çocuklarımıza inançla aktarıyoruz. Bu festival bizim için çok önemlidir, Türkler gelip buradaki küçük Türkiye'yi görmeli. Kabul etmeliyiz ki aramızda çok güçlü bir bağ var. Bu festivalle bu bağı güçlendirmek istiyoruz. Böylece birbirimizi daha çok ziyaret edebiliriz, bu festival aramızda yeni bağlar kurabilir. Bu tür birlikteliklerle kültürel etkileşime gidebilir, tecrübe değişimi yapabiliriz. Bu platform üzerinde adet ve örflerimizde senteze ulaşabiliriz," diyor.

Moenada bir de Türk caddesi bulunuyor.

Kaynak: Sabah

Kültürümüzün kıymetini hiç ama hiç bilmiyoruz.

Pazar, Ocak 14, 2007

İslamın Avrupada Yükselişi

Der Spiegel dergisi:Eğitimli Almanlar İslamiyet'i seçiyor.

Der Spiegel dergisi, son iki yıl içinde 'bağımsız bir şekilde' İslam dinini seçen Almanların 4 binden fazla olduğunu yazdı

BERLİN
Alman Der Spiegel dergisi, 2004 ile 2005 yılı arasında İslam dinini seçen Almanların sayısında büyük artış olduğunu yazdı.

Derginin bugün çıkan sayısındaki habere göre, Federal İçişleri Bakanlığı'nın finansmanıyla “İslam Arşivi” adlı bir kuruluş tarafından yapılan araştırmada, 2004 ve 2005 yıllarının haziran ayları arasında 4 bin Almanın İslam dinine geçtiği belirlendi.

Bu rakamın, bir önceki dönemden dört kat fazla olduğu bildirildi. İslam Arşivi yetkilisi Salih Abdullah, son yıllara kadar İslam dinini daha çok Müslümanlarla evlenen Alman kadınların tercih ettiğini, ancak son birkaç yıldır Almanlar arasında bağımsız olarak İslam dinini seçme eğiliminin görüldüğünü söyledi.

Berlin'de imamlık yapan Alman asıllı Muhammet Herzog, birçok Almanın Müslüman olmadan önce inançlı Hristiyan olduğunu ve dinlerinden şüpheye düştüğü için İslam'ı seçtiğini belirtti. Din sosyoloğu Monika Wohlrab-Sahr ise din değiştirenlerin çoğunun “başka bir şeyler” aradığını ve “kendi farklılıklarını ortaya koymak” istediğini ifade etti.

Kaynak: Haberpark


İslamiyeti ne kadar kötülemeye çalışırlarsa çalışsınlar, islam=terörizm denklemini akıllara ne kadar kazımaya uğraşırlarsa uğraşsınlar, yine de İslamın yükselişine engel olamıyorlar. Olamazlar da zaten. Aklın yolu bir.

Kürtler Türklerle dosttur

"Türkiye Barışını Arıyor” başlıklı konferansta konuşan yazar Yaşar Kemal, Türkiye’de milliyetçi kisvesine bürünmüş ırkçılar olduğunu ve “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözünü dillerine pelesenk ettiğini belirterek, “Bir ülke halkına bundan daha korkunç bir söz edilemez. Türk’ün Türk’ten başka dostu vardır, gizli saklı değildir. Malazgirt’ten bu yana Kürtler Türklerle dosttur” dedi.

TÜRKLERİN DOSTU KÜRTLERDİR
Yazar Yaşar Kemal konuşmasının başında Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923’te İzmit’te yaptığı “Binaenaleyh, başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmekten ise, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu mucibince, zaten bir nevi mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir..." konuşmasını zikrederek başladı. Türk’ün Türk’ten başka dostu vardır, gizli saklı değildir. Malazgirt’ten bu yana Kürtler Türklerle dosttur. Bu Kurtuluş Savaşı’na kadar sürmüştür. Kimileri yazıyor, söylüyorki Kürtler Kurtuluş Savaşı’nda Türklerle birlikte olmasaydı, bu savaş zordu. Mustafa Kemal Paşa’nın büyük zekası bu zorluğu alt etti” dedi. Mustafa Kemal’in kongreyi Erzurum’da toplamasının bir nedeninin Kürtler olduğunu belirten Yaşar Kemal, Kürtlerin “Savaş bitene kadar Mustafa Kemal Paşa’nın emrindeyiz” diye bildiri yayınladığını da anlattı.

TÜRK edebiyatının usta kalemi Yaşar Kemal ‘Sevgili milliyetçiler, Türk’ün Türk’ten başka dostu var. Türk’ün Kürt dostu var. Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı böyle kazanıldı. Atatürk, zekasıyla bu zorluğu alt etmiş’ dedi.

“LİGHT” SAVAŞ

Ülkemiz bu savaştan büyük zarara uğradı. Evler yakıldı. İnsanlar ülkenin bir çok yerin dağıtıldı. Faili meçhul cinayetler olağanlaştı. Bu savaş Türkiye’nin belini kırdı. Kendi halkıyla savaşan bir ülke olduk. Bu savaşa 100 milyon dolar gitti diyorlar, doğru değil, giden para daha çok dolardır” dedi.

Kürtlerin barış istediğini ve hiçbir zaman kendilerini azınlık saymadığını kaydeden Yaşar Kemal, Kürtler aleyhine propaganda yapıldığını ancak Türk halkının kardeşliği unutmadığını, bu kışkırtmaya gelmediğini ifade ederek, “Çünkü onlar kardeştir. Hiç kimse onları kardeşlikten ayıramaz. Bin yılın adı var. Birileri iç savaş tetiklemeye uğraştılar” diye konuştu.

Kürtleri dışlayan milliyetçi ırkçıların “Kürt dili yoktur, Türkçe çok şiveli bir dildir, kart kurt dilidir” iddiasını ileri sürdüğünü belirterek tepki gösteren Yaşar Kemal, “Kürt dili zengin bir dildir. Kimse Kürtler Türklerin emrinde diyemez. Yüreğim yanıyor. Dünya binlerce çiçekli kültür bahçesidir. Yetkililer anlamıyor, öbür kültürlere yasak koyunca Türk kültürünü de fakirleştiriyorlar” dedi.

Yaşar Kemalin Türk-Kürt kardeşliği konusundaki düşüncelerini takdir ettim. Gerçekten de çok doğru şeyler söylemiş. Bizi birbirimize kırdırıp, içten çökertmek isteyenlere fırsat vermememiz lazım.

Cumartesi, Ocak 13, 2007

Popstar Kültürü

Bekir Coşkun

Yepyeni Bir yazar oluyorum

BUGÜN itibarıyla yazı stilimi olumlu yönde değiştiriyorum. Bu köşede şöyle başlıklar görürseniz şaşırmamalısınız diyorum:

"Ne yaptın Hülya?.."



İzmir’de popstar elemelerine, sabah karanlığında kuyruğa giren 5 bin kişi katıldı, miting alanı gibiydi orası diyorlar.

Popstar yarışmalarında Bülent Ersoy’un bir erkek yarışmacıyla fingirdemesi müziğin, şarkıların, sanatın önüne geçti biliyorsunuz. Gazeteler "Rezillik" diye başlık attılar ama 5 bin kişi karanlıkta koşuyor. Böyle ilgi duyulan bir demokratik eylem, bir tepki toplantısı, bir hak arama mitingi gördünüz mü? Hayır...

Yine dün Hürriyet’in internet sayfasına baktım, orada "En çok okunan haberler" bölümünde, en çok okunan "g-string" haberiydi. Oysa aynı sayfada; düşen uçaklardan Irak’ta yeni stratejiye... Çocukların geleceğinden küresel afetlere kadar birçok "insani" haber vardı."G-string" öndeydi.

*

Kimi yazarlarımızın niye "bacak arası yazıları" yazdıklarını, kimisinin niye "bar yorumlarına" bayıldıklarını... Kimisinin niye "mürekkep olarak ruj" kullandıklarını, kimisinin niye "ağdacı sohbetlerine" yer verdiklerini şimdi daha iyi anlıyorum:

Bu milletin yazarı olmak için...

Ve işte ben de başlıyorum, burnumu sokacak bir delik arıyorum.Dikkatle bakıyorum; "Arzu ilerliyor" mu?.. Yazılarıma "Arzu’nun ilerlemesindeki son görüşlerime gelince..." diye giriyorum. Oradan, "Ece’nin poposu konusuna farklı bir bakış"a geçiyorum.

Söylemedi demeyin, yepyeni bir yazar oluyorum...

Bizim halkımıza ne oluyor? Halkımız neden böyle saçma sapan konulara ilgi gösteriyor? Neden popstar gibi programlar, neden 100.000 dolar verme karşılığında patronuyla beraber olan kadının dizileri, neden televoleler reyting rekorları kırıyor, neden posta gibi bir magazin-saçma haber gazetesi Türkiyenin en çok satan gazetesi oluyor? Neden? Neden?

Perşembe, Ocak 11, 2007

Akşam'ın bittiği manşet

Akşam gazetesinin 5 Ocak tarihli manşet haberinde İran-Türkiye doğalgaz anlaşmasında İran'ın anlaşmadaki "Acts of God" maddesini gerekçe göstererek sevkıyatı durdurduğu bildiriliyor. Dalga geçerken gülünecek hale düşme faslından şahane bir örnek...

Önce bu çok neşeli haberin spotlarını okuyalım:

ran kış ortasında gazı kesti, Türkiye'nin gıkı çıkmıyor. Çünkü 1996'da imzaladığımız anlaşmaya göre, mücbir sebepler arasında 'Allah'ın işi (acts of God) maddesi de var...

ran'ın aniden doğalgaz vanalarını kapatmasının nedeni 'mücbir sebep' olarak açıklandı. Türkiye ile İran arasında 1996'da imzalanan anlaşmaya göre doğal afetler, ihtilal, ayaklanma, salgın gibi durumlar mücbir sebepler arasında...

"Fakat bu gerekçelerden hiçbiri yokken gazın niye kesildiği ortaya çıktı: Allah'ın işi... Dönemin Enerji Bakanı Recai Kutan'ın imzaladığı anlaşmanın 14. maddesinde Allah'ın işleri nedeniyle kesinti yapılabileceği hükmü var, "Botaş gaz sıkıntısı yaşanmayacağını açıkladı ama sorun giderilemedi. Çünkü anlaşmadaki Allah'ın işi ifadesi Türkiye'nin elini kolunu bağlıyor."

"Rezalet" nerede mi diye soruyorsunuz? Şurada: Doğru, anlaşmanın "Sevkıyatta sorunlara yol açacak maddeler" faslında "Acts of God" diye bir şey var, ama bunun Akşam'cıların sandığı gibi "Allah'ın işleriyle hiçbir ilişkisi yok. "Acts of God" dünyanın bütün ülkelerinde ve bütün anlaşmalarda geçen standart bir tabir ve "doğal afetler" anlamında kullanılıyor.

Kaynak: Nokta

Yalan yanlış habercilikte son nokta bu olsa gerek... Yok yok Hürriyet'in testis haberini unutmamak lazım.

En çok toprağı CHP satmış

EN ÇOK CHP SATTI

AK Parti'ye yönelik sert muhalefetiyle bilinen CHP'nin en önemli eleştiri konularından birini yabancılara yapılan toprak satışı oluşturuyor. Bu konuda çeşitli soru önergeleri veren ve TBMM'de araştırma komisyonu kurulmasını isteyen CHP, 2006 yılı başında toprak satışını düzenleyen yeni bir kanunun iptali için de Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştu. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, bu konuda açıklama sırasında yabancıların çok büyük araziler satın aldığını savunmuş, “Ülke toprakları ayağımızın altından kaymaktadır” demişti. Koç'un diğer bir iddiası da Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 1984 yılına kadar ülke topraklarının yabancılara satışına izin verilmediğiydi. Ancak Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nün rakamlarına göre, durum CHP'nin iddia ettiği gibi değil. Bugüne kadar yabancılara hangi yıl ne kadar satış yapıldığını ortaya koyan veriler incelendiğinde, CHP'nin tek parti döneminde 41 milyon metrekare, iktidar olduğu çok partili dönemlerde ise 29 milyon metrekare taşınmaz malı yabancı uyruklu şahıs veya şirketlere sattığı anlaşıldı.

MHP-DSP DE SATMIŞ

Yabancılara toprak satışı konusunda 62 yıldır parmağında taşıdığı yüzüğünü vermeye hazır olduğunu söyleyen ve “Parmağımdaki yüzüğü satmaya hazırım. Yeter ki topraklar satılmasın” diyen Rahşan Ecevit ile eşinin koalisyon kurduğu MHP iktidarı döneminde de satışlar hızlı bir artış gösterdi. MHP'nin de her fırsatta kampanyalar düzenleyerek karşı çıktığı toprak satışları konusunda, rakamlar gerçeği ortaya koydu. ANASOL-D hükümeti döneminde 9 milyon 725 bin metrekare toprak yabancılara satıldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin il başkanlığı tarafından Bostancı Kültür Merkezi'nde düzenlenen bayramlaşma töreninde yaptığı konuşmada, toprak satışını “vatana ihanet” olarak değerlendirmişti.

ASKERLER BİLE

Genel müdürlüğün ortaya koyduğu veriler, Türkiye'de üç kez yönetime el koyan “askeri yönetimler” döneminde dahi yabancılara taşınmaz satıldığını ortaya koydu. Buna göre, “askeri yönetimler” döneminde toplam 14.5 milyon metrekare alan satıldı.

Kaynak: Yeni Şafak


İşte Türkiyedeki politika anlayışı bu!!! Muhalefetteyken iktidarı toprak satışları konusunda yerden yere vur, ama kendin iktidardayken bunun kat kat fazlasını yaptığını unut.

Yalnız dikkatimi çeken bişi var AK Parti iktidarı zamanında 29.517 tane gayrimenkul satılmış ama bu 15 milyon metrekareye tekabül ediyor. CHP hükümetleri ise sadece 2.208 tane gayrimenkul satmasına rağmen bu 70 milyon metrekareye karşılık geliyor. CHP az ama öz satmış anlaşılan :D