Perşembe, Temmuz 24, 2008

Unutmamalı Unutturmamalı

Ergenekon soruşturması ile birlikte ülkemiz belki de ilk defa devletin içine sinmiş derin devlet pisliğiyle yüzleşme eşiğinde. Generaller, Sivil Toplum Kuruluşu Başkanları, Gazeteciler ... Eğer iddialar doğruysa bu pislik her yere sinmiş görünüyor. Bu pisliği temizlemek de öyle kolay olacağa benzemiyor ama en azından umudumuz şu ki; belki artık bu ülkeyi yöneten gizli güçler bu kadar rahat davranamazlar.

Ergenekon iddianamesinde geçen suçlamalar gerçekten çok vahim. Danıştay ve Cumhuriyet gazetesi saldırıları, Rahip Santoro cinayeti ve hatta iddianame de yer almasa bile Hrant Dink cinayeti ve kim bilir daha ortaya çıkmayan neler... Hepsini bu adamların ülkeyi karıştırıp, halkı hükümete karşı kışkırtmak amacıyla yaptığı iddia ediliyor.

Şimdi Hrant Dink Suikastinde de bazı devlet görevlerinin bariz ihmalleri 'Acaba bu da mı derin devletin işi?' sorusunu akla getirdi. Bu konuyla ilgili Can Dündar çok güzel bir yazı yazmış, buyurun:



Bir ekim günü koşarak gitmiştim Ahmet Taner hocamın evine... Kalleş bir tuzakta öldürülmüştü. Sonradan öğrendim ki, bombalandıktan sonra alev alan araba “söndürme amacıyla”, oradaki bir beton kamyonundan alınan suyla ve üzerindeki kanıtlarla birlikte “yıkanmış“. Bu durum, Jandarma kayıtlarına şöyle geçmiş:
“Yıkama nedeniyle delillerin bir kısmı kaybedilmiştir.”

Daha kanlı Ulucanlar operasyonu yeni gerçekleşmişti.
“Katliam baskın”da 10 tutuklu öldürülmüştü. Operasyon sırasında kaydedilen kamera görüntüleri de kaybedilmişti.
Ve biz, Susurluk’tan beridir bu “kayıp” haberlerinin ardındaki şebekeyle uğraşıyorduk.
O yüzden “yıkama nedeniyle kaybedilen deliller”le “operasyonda kaybedilen görüntüler” aynı elin marifeti gibi gelmişti.

Hrant Dink suikastında da cinayet planını bir muhbirin Jandarma’ya duyurduğu, istihbaratı alan görevlilerin de bunu Trabzon İl Alay Komutanı’na bildirdiği ortaya çıktı. Komutan, ısrarlı uyarılara rağmen önlem almamış, cinayetten bir gün sonra da “saldırının Dink’in son dönemde Türkiye aleyhine yaptığı konuşmalara tepki olarak Ardeşen el yapımı silahla işlendiğini” daha silah ortaya çıkmadan, nedeni anlaşılmadan “bilmiş” ve rapora geçirmişti.


Dönemin İl Alay Komutanı geçen hafta tanık olarak mahkemeye davet edildi.

“İstihbarat toplantısında bu konu gündeme geldi mi?” diye soruldu:
Hatırlamıyorum” dedi Albay...
“Konu iki gün sonra odanızda yeniden açıldı mı?”
Hatırlamıyorum” dedi Albay..,
“Astlarınıza muhbirle görüşme onayı verdiniz mi?”
Hatırlamıyorum” dedi Albay...
“O tarihte Trabzon’da görevli miydiniz?”
Hatırlamıyorum” dedi Albay...
Kızdı hâkim:
“Bir hafıza sorununuz mu var?” diye sordu:
“Herhangi bir sorunum yok” dedi Albay...

Ama onun “Hatırlamıyorum”larını dinlerken biz onu hatırladık:
“Yıkama nedeniyle delillerin kaybedildiği” Ahmet Taner Kışlalı cinayetinde orada, bombalanan arabanın başındaydı. Olay yerinde ilk incelemeyi yapan oydu.
“Çekilen görüntülerin kaybedildiği” Ulucanlar operasyonunu gerçekleştiren de oydu.
Yargılanacağına terfi etmiş ve bu kez de yolu Hrant Dink’in cinayetiyle kesişmişti.
Böyle bir sicil, kimde olsa hafıza sorunu yaratırdı.

Can Dündar - ( KAYNAK )